Paris Anlaşması’nın üzerinden on yıl geçerken, ağır sanayide derin emisyon azaltımı olmadan iklim hedeflerine ulaşmak giderek zorlaşıyor. COP30’da açıklanan Belem Deklarasyonu, yükselen ekonomilerin yeşil sanayiye yönelmesini teşvik ederken, Türkiye de bu sürece imzacı ülkeler arasında dahil oldu.
YEŞİL SANAYİLEŞME KÜRESEL GÜNDEMİN MERKEZİNDE
COP30’da 35 ülke, uluslararası kuruluş ve girişimin desteğiyle yayımlanan “Küresel Yeşil Sanayileşme için Belem Deklarasyonu”, sanayi sektörlerinde karbonsuzlaşmayı hızlandırmayı ve temiz teknoloji üretimini teşvik etmeyi amaçlıyor.
Finansal ve teknik destek mekanizmalarıyla birlikte sosyal kapsayıcılık ve adil geçiş ilkeleri de deklarasyonun temel bileşenleri arasında yer aldı. Uzmanlara göre enerji ve sanayi dönüşümünün birlikte yürütülmesi, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak açısından kritik önemde.
TÜRKİYE, ENERJİ VE SANAYİ DÖNÜŞÜMÜNÜ BİRLİKTE İLERLETİYOR
Türkiye, deklarasyona imza atarak enerji ve sanayi dönüşümünü birlikte ilerletme vizyonunu ortaya koydu. Belem Deklarasyonu’nun uygulama planı, gelecek yıl Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenecek COP31’de sunulacak. Bu durum, Türkiye’nin sanayi politikalarını güçlendirmesi ve küresel işbirliğinde öncü rol üstlenmesi açısından önemli bir fırsat olarak değerlendiriliyor.
“SANAYİ DÖNÜŞÜMÜ ERTELENEMEZ BİR ZORUNLULUK”
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Proje Koordinatörü Dursun Baş, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütünün (UNIDO) sekretaryasında yürütülecek deklarasyonun, COP26’daki Glasgow Atılım Gündemi’nden COP28’deki Dubai Sanayi Geçiş Çerçevesi’ne uzanan sürecin yeni adımı olduğunu belirtti.
Baş, deklarasyonun ağır sanayi sektörlerinde karbonsuzlaşmayı hızlandırmak, düşük karbonlu sanayi ürünlerinin küresel ticaretini desteklemek ve ortak kriterleri belirlemek için üst çerçeve sunduğunu ifade etti.
“Türkiye’nin de imzacılar arasında olması olumlu bir gelişme. Deklarasyon, sanayi ile madencilik, elektrik, doğal gaz ve hidrojen şebekesi gibi alanlarda dönüşüm ihtiyacını vurguluyor. Sanayi sektörü toplam emisyonların yarısını oluşturuyor. Bu nedenle dönüşüm ertelenemez bir zorunluluk.” dedi.
Baş, Türkiye’nin 2030 için bağlayıcı emisyon hedeflerine sahip olmamasının dönüşüm süreci için önemli bir bariyer olduğunu belirterek, bakanlık yapılarının güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı:
“Enerji ve sanayi sektörlerinde yeni görev tanımları oluşturulmalı, sadece üreticileri değil tüm tedarik zincirini kapsayan sorumluluk yapısı kurulmalıdır. Dönüşümü geciktirmek, yüksek karbonlu üretime sıkışmak ve dış pazarlarda geride kalmak anlamına gelir.”
“TÜRKİYE, YEŞİL SANAYİ KOLLARINDA YETKİNLİĞİNİ ARTIRMALI”
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç, iklim politikalarının ekonomik kalkınmayla birlikte ele alınmasının özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için kritik olduğunu söyledi.
Özenç, Belem Deklarasyonu’nun küresel işbirliği aracılığıyla bu çerçeveyi netleştirdiğini belirterek, “Ülkeler, fosil yakıt sektörlerine yatırımda ısrar etmek yerine kendi potansiyellerini ortaya çıkaracak yeşil sanayi alanlarına yönelmelidir.” dedi.
Türkiye’nin gelişmiş sanayi altyapısı, yetişmiş iş gücü ve ticaret bağlantıları sayesinde yeşil sanayide avantajlı konumda olduğunu vurgulayan Özenç, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Fosil yakıtlara dayalı üretim modeli yerine yeşil sanayi kollarındaki yetkinliklerini geliştirerek hem yenilenebilir potansiyelinden en üst düzeyde faydalanabilir hem de bölgesel üretim ve ticaret üssü olarak önemli katkılar sağlayabilir. Ancak bu sürecin iklim hedeflerine hizmet edebilmesi için fosil yakıt yatırımlarından çıkış planlaması şarttır.”